Eser: Gölge Eser sahibi: Ayça Nur Aydın

Korkular ve Hisler

Bu başlığı attığım andan itibaren başlamaktan korkuyordum içimden bir his doğru zaman geldi diyene kadar. Belki bilinçli belki kendi doğal sürecinde bir şekilde gelen o tarif edemediğim motivasyon hissi artık yerini kendimden çıkanı kabullenmeye evriliyor.

Korkular ve hisler birbirlerinin zaman zaman bütünleyicisi ama bir o kadar da tetikleyicisi. Yazıya başlamadan önce iki kelimeyi kendi içlerinde Gollum ile ilişkilendirdim. Bu gitgeller lanet mi hediye mi, her an kontrol altında mı kalmalı yoksa zamana yayıldığında getirdikleri mi gerçekçi olarak gözlemlenmeli? Bilmiyorum daha doğrusu bu ikilemlerin tam ortasında, kendimi ellerine bırakmayı tercih ediyorum. Bilmiyorum, çünkü hislerim de korkularım da o kadar gerçek ki yoksayamıyorum, seçemiyorum.

Büyük sözler etmekten korkuyorum gerçekleştiremem diye, sorumluluk almaktan kaçıyorum yapamam diye, travmalarımın tekrar etmesinden korkuyorum dayanamam diye. Kendimden, hislerimden, yaşayacaklarımdan korkuyorum sonunda dönüştüğüm insanı kabul edemezsem diye. Artık tüm bunların birer varsayım olduğunu, yaşantımızın dümdüz bir çizgi değil de gayet dinamik ve beklenmedik şekilde devam ettiği gerçeğini ve tüm bunlara her zaman hazırlıksız yakalanmanın ne kadar harika olduğunu fark etmeye başladım. Konuyu içselleştirerek ele alıyorum çünkü benim korku ve hisleri anlamlandırmam üzerinden belki şu an tek taraflı bir iletişimde olsak da herkesin bu konularla yakından ilişkili olduğunu biliyorum. Başkalarındaki ilişkilenmeleri gözlemlemekten ve neden sonuçlarını merak etmekten kendimi alamıyorum. Bu bilgi açlığım bazen sorularımı derinleştirse de çoğu zaman yalnız olmadığım hissini veriyor.

Hislerimi ve hissettirdiklerimi kontrol etmeye çalıştım uzun bir süre. Şu an bu cümleyi duysam ütopik olduğunu eleştirirdim. Kontrol ettiğimi sandığımın tek yolu, yaşantımla ilişkilenmelerine izin vermemek oldu. Hayır, istemiyorum, gelmiyorum diyebildim bunu övünerek söylemiyorum. Kendime yarattığım daire içinde mutluydum o kadar mutluydum ki bunu bozmamak için sürekli kaçıyordum. Devamlı bir şekilde, sanki olmadıklarını varsayarsam hiç olmayacakmış gibi. Uğraş, dert, tasa kelimeleri üzerinden, devamlı olarak ‘bir şeyi yapmazsam olumsuz sonuçlarına katlanmam gerekmez’ argümanını tekrarlıyordum. Bir noktadan sonra kaçtığımı sandığım yerler bana artık yabancılaşmaya başladı aynı zamanda da bu monotonluğun bir yerde biteceğini biliyordum ama en kötüsü onu da kontrol ederim sanmıştım. Ta ki o kapattığım dairenin içinden arkadaşım beni uyarana kadar. Aslında bir uyarı değil sohbetti, ama ben bahsetmekten korktuğum durumu dış bir gözden duyunca uzun bir düşünce sürecine girdim. Kendime sorduğum tek soru ‘nereye kadar kaçabilirsin?’ di. İçtenlikle söylemeliyim ki kaçabileceğim yere kadar kaçtım. İyi ki durabilmişim çünkü sonunda gördüğüm şey benliğime eğreti duran bir bendi.

Dairemin duvarları birer birer yıkılmaya başladı. Kendimi en ortada yapayalnız hissettim, ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini bilemedim. Yoksunluk yaşıyordum çünkü kendimi acımasızca her duygudan yoksun bırakmıştım. Bunun bana tek iyi tarafı bu zor süreçte arkadaşlarımın ‘normal’ dediği çoğu davranışla karşılaştığımda çocuklar gibi sevinmemdi. Normal kelimesini ayrıca hiç doğru bulmuyorum kendi içinde içerdiği peşin hükümlerle olağan durumu yanlış/hatalı olarak lanse edip bir kertede kötü hissettiriyor. Bu süreçte sordum, sordum ve daha çok sordum. Bıkmadan, kafamda oturana dek çoğu oturmuyordu ama yeni kapılar aralanmasından keyif alıyordum. Israrla nasıl olması gerektiğini sordum, doğru mu yanlış mı diye sordum, hislerimin doğruluğunu bile sordum burda aşırıya kaçtım çünkü hala hata yapmaktan, aşırıya kaçmaktan, yanlış anlaşılmaktan korkuyordum. Korkmamalıymışım, hislerimi kalıba sokmadan dinlemeliymişim çünkü korkuma karşı gelebilen tek güç hislerim. Aralarındaki savaşı ve beni hep orta yerde bırakmalarına rağmen onları da seviyorum. Hala bıkmadan sormaya da devam ederim bu kadar korkusal terimin yanında başkalarının hayatlarını anlamdırmamamı kolaylaştırıyor açıkcası . Bu kertelerde diyeceğim çünkü dediğim gibi yaşantımız sandığımızdan da dinamik işliyor, kafamda dönen onca hissin onca korkunun yaşadıklarımla iç içe geçmesine izin verdim. Aynı anda o kadar fazla şey hissediyordum ki ya da duygularım o kadar hızlı değişiyordu ki bundan korksam da inanılmaz keyif alıyordum ve hoşuma gidiyordu. Tüm duygularıma izin verdim,veriyorum. Bu dinamizm içinde evrilmelerine de köklenmelerine de sadece izin veriyordum ve sonuçlarını keyifle izliyordum. Başkalarının hayatlarının işleyişine çok ilgim olsa da kendi hayatımda da bu değişime şahit olmak çok gerçekti. Tamamen gerçek.

Kendime izin verdim. Önümde duran en büyük engelin korkularım ve hislerimin savaşı olduğunu biliyorum. Bildiğim için de dile getirmekten hiç korkmadım. Artık açık olmaktan da hiç çekinmiyorum ya da şöyle diyebilirim kafamda kuyruğu birbirine değmeyen kırk tilkiyi barındırmak da inanılmaz zevkli olsa da bağlamına göre kullanılması çok daha keyifli. Ancak o kadar açık olmaktan çekinmiyorum ki bu beni özgür kılıyor. Açıkcası bu durumu da hatta kendimizi soktuğumuz ve sokacağımız her durumu bir savunma biçimi olarak ele almamdan dolayı, fazla açıklık bana kartlar açık oynamayı anımsatıyor. Her şeyim zaten burda, ben buyum, ne yapabilirsin? sorusunu karşı tarafa tokat gibi çarpıyor. Fakat bu dinamik süreçte ne yapılabildiği göründükten sonra bu kadar optimist bir şekilde sonucu yorumlamak pek mümkün olmasa da kendimizden eminsek elimden gelen her şeyi yaptım demeyi bilmek gerekiyor bir şekilde. Bu dinamik süreçte mutlak başlangıçlar olabilse de mutlak sonlar imkansız. Ne zaman, ne ile ,nasıl ilişkilenmeye devam ederiz bilmiyoruz. Açık söylemek gerekirse bilmemek heyecan verici bilmemek umut dolu ve bilmemek kontrol edemeyeceğimizin en büyük kanıtı. Tüm bu dediklerimin sürekli olarak polyannacılık şeklinde tekrar etmesi tabiki de gerçek değil. Belki klişe evet ama en güzel anlarımı hep korkularımın üstüne gittiğimde yaşadım. Çünkü korkular da hisler de asla yok olamayacak ve asla barışmayacaklar. Bu sürece tanık olmak, kendine, karşındakine izin vermek her birini tecrübe etmek benim için çok keyifli. İnsanlar üzerinden dış bir gözle okuma yapmak belki sürece ya da birbirinin sürecine dahil olmak heyecanlı, umut verici, yıkıcı, dayanılmaz, yorumsuz gibi bir sürü ifade olabilir ve hepsi hissetmeye de korkmaya da değer. Hepsi bir noktada yaşamaya değer.

Yazar:
Elif Eliçalışkan